1 ARALIK DÜNYA AIDS GÜNÜ “TOPLULUKLAR ÖNCÜLÜK ETSİN!”
Edinilmiş İmmün Yetmezlik Sendromu (AIDS), ilk kez 1981 yılında riskli cinsel teması olan genç erkeklerde nadir görülen bir cilt kanseri ve pnömoni olguların kümelenmesi ile fark edilmiştir. Geçmişte immün yetmezliği olmayan bu bireylerde ortaya çıkan immün yetmezlik tablosunun etkeni olarak saptanan virüse İnsan İmmün Yetmezlik virüsü (HIV) adı verilmiştir.
HIV enfeksiyonu ilk yıllarda hızla yayılıp ölümle sonuçlanan AIDS tablosuna neden olurken günümüzde tüm dünyanın çabaları ile yayılma hızı azalmış, geliştirilen ilaçların kullanımı ile AIDS tablosu daha az görülür olmuştur. Tedavi alan HIV ile yaşayan bireylerde enfeksiyon ölümcül bir hastalık olmaktan çıkarak diyabet, hipertansiyon gibi kronik bir hastalık halini almıştır.
HIV enfeksiyonunun belirtileri hastalığın evresine göre değişkenlik gösterir. Bazı kişilerde virüs ile ilk karşılaşmadan 2-4 hafta sonra grip benzeri belirtiler (ateş, baş ağrısı, boğaz ağrısı, yoğun kas ve eklem ağrısı, karın ağrısı, ishal, döküntü, lenf bezlerinde şişlik ve ağrı vb.) görülebilir. Bazı kişilerde ise bu dönemde hiçbir belirti görülmeyebilir. Birkaç hafta sürebilen bu dönemden sonra enfeksiyon uzun bir dönem (yaklaşık 5-10 yıl) sessiz seyredebilir ve tedavi edilmediğinde AIDS evresine ilerleyerek ciddi hastalıklara (enfeksiyonlar, kanserler vb.) ve ölüme neden olabilir.
2022 yılı sonunda dünyada 39 milyon kişinin HIV ile enfekte olduğu bildirilmiştir. Afrika, Amerika, Güney Doğu Asya'da farkındalık ve tedavi alan bireylerin artması nedeniyle olgu sayılarında azalma görülürken, Avrupa ve ülkemizin de içinde bulunduğu Doğu Akdeniz bölgesinde olgu sayıları giderek artmaktadır.
HIV virüsü, HIV pozitif kişi ile korunmasız (kondom kullanılmadan) yapılan her türlü (oral, vajinal, anal) cinsel ilişki(en sık görülen bulaşma yoludur), ortak kullanılan HIV ile kontamine iğne, şırınga ve diğer delici kesici aletler veya steril edilmemiş cerrahi malzemelerin kullanıldığı işlemler (dövme, piercing, damar içi uyuşturucu kullanımı, sağlık kuruluşları dışında uygulanan hacamat tedavileri vb.),enfekte kan ve kan ürünleri nakli (Ülkemizde 1987 yılından itibaren her kan ve kan ürününe gerekli testler yapıldıktan sonra hastaya verilmektedir) ile toplumlarda yayılmaktadır. Ayrıca gebelik sırasında HIV pozitif anneden gebelik dönemi, doğum sırasında ya da doğum sonrasında (emzirme vb.)bebeğe bulaş olabilir. HIV ile enfekte hastaların tedavisi sırasında kan teması ile virüs sağlık çalışanlarına bulaşabilmektedir.
Korunmasız cinsel temastan kaçınmak hastalıktan korunmanın en önemli yoludur. Günümüzde kan bankacılığı çok ilerlemiş, kan donörlerinden alınan kanlar gelişmiş yöntemlerle bulaşıcı hastalıklar açısından ayrıntılı olarak test edilmeye başlanmıştır. Bu nedenle kan nakli ile bulaş neredeyse hiç görülmemeye başlamıştır. Sağlık kuruluşlarına başvuran tüm gebelere ELISA yöntemi ile antiHIV taraması yapılmaktadır. Anti HIV pozitifliği saptanan gebelere tedavi başlanarak anneden bebeğe hastalığın bulaşması önlenmektedir. Doğum sırasında hastaneye başvuran ve bu sırada antiHIV pozitifliği saptanan gebelere başlanan koruyucu tedavi ve emzirmenin önlenmesi ile de bebeği korumak mümkün olmaktadır.
Virüsün bulaşmadığı yollar; dokunmak, tokalaşmak, sarılmak, öpüşmek, gözyaşı, ter, tükürük, aynı yerde oturmak ve aynı havayı solumak (aynı havuzu, tuvaleti, saunayı ve duşu paylaşmak), ortak giysi ve eşya kullanmak (tabak, çatal, kaşık, bıçak, bardak, telefon kulaklığı, kapı tokmağı), böcek sokması (sivrisinek vb.) ve hayvan ısırması gibi durumlardır.
HIV durumunu bilmek enfekte olan kişinin düzenli tedavi sayesinde sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi ve gerekli korunma önlemlerini alarak virüsün yayılmasını engellemek için önemlidir. HIV enfeksiyonu tanısı enfeksiyona özgü laboratuvar testleri ile konulmaktadır. Mutlaka iki aşamalı yaklaşım ile, öncelikle bir tarama testi, sonrasında ise doğrulama testi yapılmalıdır. Test yapılması gereken durumlar; riskli kişi ile korunmasız (kondom kullanılmadan) cinsel ilişkide (oral, vajinal, anal) bulunmuş olmak, riskli kişi ile cinsel ilişki sırasında kondom yırtılması, cinsel istismara uğramış olmak, önceki veya mevcut cinsel eşin HIV pozitif olması, damar içi madde kullanımı, ortak enjektör kullanımı, steril olmayan şartlarda dövme, piercing, hacamat vb. yapılması, HIV pozitif anneden doğmuş olmak gibi durumlardır.
HIV’e karşı koruyucu olan bir aşı bulunmamaktadır. Bu nedenle halkın HIV’i bilmesi ve hastalıktan korunma önlemleri hakkında bilgilendirilmesi önem taşımaktadır. HIV/AIDS’in yayılımını durdurmak ve bulaş yolları ile ilgili toplumları bilgilendirerek farkındalığı arttırmak amacıyla Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından 1 Aralık “Dünya AIDS Günü” olarak belirlenmiştir. Farkındalık çalışmaları kapsamında her yıl farklı bir slogan kullanılmaktadır. Bu yılın “Topluluklar Öncülük Etsin!” sloganı çerçevesinde hastanemizde “Dünya HIV/AIDS Günü Etkinliği” düzenlenmiştir.
Etkinlik kapsamında hastanemiz poliklinik girişinde HIV/AIDS ile bilgilendirme standı kurularak hastaneye gelen vatandaşlara hastalığın bulaş ve korunma yolları ile ilgili bilgilendirmeler yapılmış, konu ile ilgili broşürler dağıtılmıştır. Etkinlik Hastanemiz Şehit Fikret Metin Öztürk Konferans Salonu’nda düzenlenen program ile devam etmiştir. Açış konuşmalarını Başhekimimiz Doç. Dr. Sinan ZEHİR, Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Özgür YAĞAN, Hitit Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Nurcan BAYKAM’ın yaptığı konferansa Çorum İl Sağlık Müdürü V. Dr. Arif PİLGİR, Kamu Hastaneleri Hizmetleri Başkanı Dr. İhsan DEMİRBAŞ, Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanı Dr. Ahmet BARIŞ, hastane yöneticileri, tıp fakültesi öğretim üyeleri, tıp fakültesi öğrencileri ve sağlık personeli katılım sağlamıştır. açış konuşmalarının ardından Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aysel KOCAGÜL ÇELİKBAŞ tarafından “HIV Enfeksiyonu Dünyada ve Ülkemizde Durum” adlı konuşmasında HIV enfeksiyonu dünyadaki artış hızında azalma olduğu ancak ülkemizin de içinde bulunduğu Doğu Akdeniz bölgesinde artışın devam ettiğine dikkat çekmiştir. Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ünsal SAVCI “HIV Enfeksiyonu Tanı Süreci ve Yönetimi” ile ilgili bilgiler vermiş, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Derya YAPAR “HIV ve Damgalama ”başlıklı konuşmasında HIV pozitif bireylerin toplum içinde damgalamasının HIV tanısı ve tedavisinde gecikmelere yol açabilecek tehlikeli bir durum olduğunu ifade etmiştir.